Hükümet tarafından, yatırım, üretim, ihracat odaklı “Türkiye Ekonomi Modeli” olarak uygulanan ve temel çerçevesinde düşük faiz-yüksek kur ile yerli üretim ve yatırımları korumayı içeren ekonomik programı önerenler arasında bulunan ekonomist Şefik Çalışkan, yeni dönemde programın istihdam odaklı olarak nakit ve kredi politikalarıyla derinleştirilmesi gerektiğini söyledi.
Ekonomi Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulunan Şefik Çalışkan, Türkiye ekonomisinin kök sorununun nakit ve kredi politikasının istihdam odaklı kurgulanmamasının olduğunu, mevcut ortamda, döviz ve altına kayan tasarruf nedeniyle nakit politikasının işlevini yerine getiremediğini vurguladı. İşlevsiz nakit politikasının ekonomik istikrarın odağında olan istikrarlı istihdama ve yatırımcılara yol gösterecek sağlıklı fiyat oluşumuna engel olduğunu belirten Çalışkan, kredi politikasının üretim yerine tüketim odaklı olmasına nakit politikasının işlevsizliğinin de eklenmesiyle, yeterince istihdam yaratılamadığı gibi gerekli refahın da üretilemediğini söyledi.
Çalışkan, ekonomik yaklaşımın temelinde sadece cari açık değil, daha geniş tanımlı “finansal istikrar” ve odağında da istihdam olan bir derinleşmeye ihtiyaç olduğunu söyledi.
Fiyat istikrarının, nakit politikasında altın ve dövizin işlevini yitirmesi ve tasarrufların aşırı tüketim dahil enflasyon yaratan alanlar yerine, yatırım ve üretime kaydırılmasıyla gerçekleşebileceğini; bu geçiş sürecinde alt gelir gruplarında yaşanabilecek olası gelir kayıplarının da telafi edilmesi gerektiğini belirten Çalışkan, fiyat istikrarının bu çerçeve içinde tanımlanması gerektiği görüşünü savundu. Sadece fiyat istikrarına odaklanmış bir ekonomik yaklaşımın, faiz artışı ile oluşacak başta sıcak para girişi, ithalat baskısı dahil, ekonominin genelinde yaratacağı negatif etkilerin klasik yaklaşımda göz ardı edildiğini ileri sürdü.
Çalışkan, ekonomi politikasının temelinde olması gerektiğini savunduğu finansal istikrarı, “Finansal istikrar, ekonomik süreçte nakit ve kredi politikası; tasarruf, kur, faiz, rant ve kâr süreç ve araçlarını kapsar. Finansal istikrar, tasarruf araçlarının istihdam yaratacak şekilde sevk ve idare edilmesi demektir” şeklinde tanımladı. Bu yaklaşım ışığında da ekonomik istikrarı; ülkede istihdamı, üretimi, ihracatı artırarak, istikrarlı şekilde artan nüfusa göre büyümenin sağlanması olarak niteledi.
Gelinen süreçte, düşük faiz-yüksek kur politikasından vazgeçilmeden, ekonomi programının derinleştirilmesini öneren Çalışkan, bu amaca yönelik olarak nakit, kredi ve tasarruf politikasında da önerilerde bulundu.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarında üretilen 14,7 trilyon dolarlık GSYH’nin 3,7 trilyon doları ile yatırım yapıldığını, istihdamın nüfus artış hızından daha yüksek oranda artırıldığını söyleyen Çalışkan, “Maliye ve para politikası, bunların araçları olan faiz, kur, enflasyon, tasarruf, ithalat ihracat, kâr, bütçe, harcama, gelir ne varsa tamamen hepsi istihdama göre tanımlanmalı” diye konuştu.
Enflasyon artışının kontrol altına alınması için faiz artışıyla istihdam kaybının kendi yaklaşımına göre kabul edilemeyecek bir ödünleşme olacağını vurgulayan Çalışkan, finansal alanın yumuşak bir geçişle yeniden düzenlenmesini önerdi.
Finansal alanın düzenlenmesinde, tasarrufu artırma amacı etrafında, nakit, kredi, kur, faiz, kâr ve kira araçları olduğunu, kendisinin nakit, kredi ve tasarruf araçlarını kullanarak bir düzenleme çerçevesi önerdiğini belirten Çalışkan, döviz ve altına yönelen tasarrufların, iktisat politikalarını zedeleyen bir sorun alanı haline geldiğini belirtti.
Sorunun çözümü için verimsiz ve işlevsiz olarak nitelediği altın ve döviz tasarruflarının piyasaya döndürülmesi gerektiğini kaydeden Çalışkan, ülkenin nakit ve kredi yönetiminin iyi yapılandırılamaması nedeniyle bu sonucun doğduğunu savundu.
Türkiye’nin 1985’ten bu yana 4 bin 668 ton net altın ithal ettiğini ve 127 milyar dolar ödediğini, bugünkü değerle 293 milyar dolar olan ithal edilen bu altınların da işlevsiz olarak yastık altında tutulduğunu; ülkemizin dış borcunun 459 milyar dolar olduğunun düşünüldüğünde 293 milyar dolarlık borcun hiç istihdam yaratmayan bir iş için yapıldığını, bu tutarın bankalardaki yaklaşık 10 trilyon TL olan mevduatın yüzde 58’ine denk geldiğini vurguladı. Dövize kayan yurt içi yerleşiklerin mevduatının 152,5 milyar dolara ulaştığını, bu mevduatın swaplarla risk üstlenilerek TL’ye ve krediye dönüştürülebildiğini belirten Çalışkan, bu niteliği itibariyle de uzun vadeli ve istihdam odaklı krediye dönüşemediğini anlattı.
Bugüne kadar atılan adımların TL tasarrufu artırma yönünde altyapıyı hazırladığını, araçların çeşitlendiğini bireysel emeklilik, işsizlik sigortası gibi alanlarda birikimler gerçekleştiğini, konut kredilerinin döviz ve altın tasarrufunu ikame ederek ekonomiye döndürdüğünü söyleyen Çalışkan, gelecek için ise “Ödemeler sisteminin tamamını kredi kartı ve banka kartları üzerine alarak yaklaşık 400 milyar TL’lik emisyonun tamamını mevduatlaştırarak ülkemiz için kaynak yaratılabilir. Vatandaş için kart, işletmeler için POS kullanımı özendirilebilir. TROY sisteminin kullanımı mecburi yapılmalı ve tüm ödemelerde kullanılmalı. Vadeli satışlar kredi kartıyla yapılmalı. Ayrıca kıdem tazminatı fonu kurularak her yıl yaklaşık 200 milyar TL fon yaratılmalı” dedi.
Tasarrufta altın ve dövizden çıkış ve TL’ye dönüş için de önerilerde bulunan Çalışkan, geçmişte hiç üretilmeyen altının, mevcut madencilik yatırımlarıyla yıllık üretiminin 42 tona kadar çıkarıldığını, altın üretiminin desteklenerek daha fazla yerli üretimle cari açığın düşürülebileceğini kaydetti. Mevcut sahalarla yıllık 150 tona kadar çıkılabileceğini belirten Çalışkan, şirketlerin yurt dışında altın üretiminin de desteklenmesini önerdi.
Altın tasarrufların TOKİ aracılığıyla konut alımına yönlendirilebilmesini öneren Çalışkan, bu amaca yönelik TOKİ projeleri geliştirilmesini önerdi. Çalışkan, ayrıca altın korumalı tasarruf araçlarının genişletilmesi ve çeşitlendirilmesinin gerekli olduğunu vurguladı.
Altın işlemlerinin özendirilmemesini öneren Şefik Çalışkan, özellikle altının alış değeri ile satış değeri arasındaki makasın yüksek tutulmasını sağlayacak önlemler alınabileceğini kaydetti.
Döviz geliri olmayan şahısların döviz borçlanmasının önlenmesi ve ekonomi yönetiminin müdahalesiyle Londra swap piyasasının devreden çıkarılmasını dövizin negatif etkilerinin önlenmesi yönünde önemli adımlar olarak niteleyen Çalışkan, düşük faiz politikasıyla da istihdam odaklı olmayan sıcak paranın önlendiğini belirtti.